Podcast – Buzullardaki gizli tehlike

Podcastimin bu bölümünde Kuzeybatı Sibiryada, 12 yaşındaki bir çobanın ölümüne neden olan Sarbon salgınından ve bu salgına neden olan permafrost erimesinin insanlık için ne tür tehlikeler taşıdığından bahsediyorum.

12 yaşındaydı, dünyanın en soğuk bölgelerinden birinde, Kuzey batı Sibirya’nın, yılın 8 ayı dondurucu soğuklarla geçen Yamal yarımadasında yaşıyordu. Ren geyiği sürülerini güden, çok sayıdaki göçebe çobandan biriydi o. Hastalığı ateş ve titremeyle başlamıştı. Zorlukla yutkuna biliyordu çünkü boğazı ağrıyordu yutkununca. Mide bulantısını ishal takip etmişti. Onu en yakındaki şehir olan Salekhard’daki hastaneye götürdüler. Doktorlar onu kurtarmak için ellerinden geleni yaptılar fakat bütün müdahalelerine rağmen onu kurtaramadılar. Yaşamı çok erkenden, çocuk yaşta sonlanı vermişti.

Testler onun bilim dünyasında antraks olaran bilinen şarbon hastalığına yakalanmış olduğunu gösteriyordu.
Hastalığa yakalanan tek o değildi aslında. 41’ı çocuk olan, 71 çoban Şarbon hastalığına yakalanmıştı. Hastalık geyikler arasında çıkmıştı önce ve çok çabuk yayılmıştı. 2000’den fazla geyiğin ölümüne neden olmuştu. Hastalığın, geride kalanlara bulaşmasını önlemek için çobanlar ölen geyiklerin karkaslarını yaktılar.

Şarbon, sığır, ve koyun gibi ot yiyen hayvanlardan insanlara bulaşan bir hastalık. Ülkemizde çoban çıbanı veya karakabarcık gibi isimlerle de anılıyor.

Fakat işin ilginç yanı salgının çıktığı yörede bu hastalığa 1941 yılından beri rastlanmamış olmasıydı. Hastalık durup dururken hortlamıştı adeta.

Hastalığın etkeni Bacillus anthracis adı verilen sporlu bir bakteri. İnsanlarda ve hayvanlarda görülen en eski hastalıklardan biri aslında. Günümüzde de zaman çok sayıda hayvanın ölümüne neden oluyor. Bu da çiftçileri çok zor durumda bırakıyor.

Şarbon insanlara, hastalıklı hayvanlarla temas sonucu geçiyor. Deri şarbonu, hasta hayvanlara, onların etine, derisine, veya bu hayvanların kirletmiş olduğu eşya veya malzemelerle temas sonucu ortaya çıkıyor.
Bağırsak şarbonu, şarbon mikrobuyla bulaşmış gıdaların, özellikle de şarbonlu hayvanların etlerinin yenmesiyle, Akciğer şarbonu ise şarbon sporuyla bulaşık tozların veya hayvan tüylerinde ve kıllarında bulunabilen sporların solunmasıyla bulaşıyor.

Sarbon tedavisi uzun sureli bir antibiyotik kürü içeriyor. Ancak tedavinin etkin olabilmesi için erken başlaması gerekiyor. 12 yaşındaki çoban hastaneye ulaştığında hastalığı ilerlemiş olduğu için tedavi maalesef başarılı olamamıştı.

Salığını çıktığı Kuzeybatı sibiryada bulunan Yamalo-Nenestsky bölgesi. Burada kışlar hem uzun hem de çok soğuk geçiyor. Yılın yaklaşık 8 ayı kış, ve hava sıcaklığı sıfırın altında 70 dereceye kadar düşebiliyor.
Fakat o yıl, hiç görülmedik bir şekilde hava sıcaklığı mevsim normallerinin 25 derece üzerinde seyrediyor ve hatta 35 dereceye kadar çıkıyor. Bu da onyıllarca dönmüş olan toprağın permafrost dediğimiz üst katmanını eritiyor. Üst katmanda daha önce ölmüş ama aşırı soğuk nedeniyle olduğu gibi bozulmadan dönmüş hayvan ve hatta insan kalıntıları ve onların taşıdığı her türlü virüs ve bakteriyide gün ışığına çıkarıyor.

12 yaşındaki çobanın ölümüne neden olan salgının daha önce sarbondan olmuş bir hayvanın karkasının buzların erimesi ile ortaya çıkması ve birşekilde sürüyle temas etmesi sonucu ortaya çıktığı düşünülüyor.

Aslında çoğu organizma şiddetli soğuğa dayanamaz, buna bakteri ve virüslerde dahil. Ama sarbona neden olan bakteri gibi spor üreten bakteriler bu şartlar altında onlar hatta yüzlerce yıl canlı kalabilir. Aynı şekilde donarak yıllarca etkisiz kalan ama fırsatını bulduğunda hayvanlara veya insanlara bulaşabilen virüslerde söz konusu.

Nitekim 2014 2015 yıllarında bir grup bilim insanı kuzey Sibiryada yaptıkları incelemeler sonucu günümüzden 30 bin yıl öncesine ait katmanlardan hala enfeksiyon gücü olan virüsleri izole ettiklerini bilim dünyası ile paylaştılar.

Belki şimdi söyleyeceğim sizi şaşırtacaktır ama moleküler yaşam bilimlerinde araştırmalar yapan bilim insanları olarak bizler, bakteri ve virüsleri hatta insanlara ve diğer memeli hayvanlara ait hücreleri, sıfırın altında 80 derecedeki buzluklarda, veya yine sıfırın altında 196 derecedeki sıvı nitrojende dönmüş olarak aylar hatta yıllarca saklıyor, ihtiyacımız olduğunda da onları yaşama geri döndürüp deneylerimizde kullanıyoruz.

Maalesef iklim değişikliği ile gelen global ısınma, biraz önce bahsettiğim gibi permafrostun erimesine ve uzun süredir buz halında etkisiz halde bekleyen patojenleri yeniden ortaya çıkarıp etrafa ölüm saçabilecek bir tehlike taşıyor.

Bazı veriler Neanderthallerin ve Denisovanların kuzey Sibiryada yaşadıkları ve aralarında virüs salgınlarından ölenler olabileceğini gösteriyor. Eğer permafrost erimesi, onların virüslerle bulaşmış cesetlerini ortaya çıkarırsa, insanlık için önemli problemlere neden olabilirler.

Bununla beraber bir grup bilim insanı da permaforstun erimesi ile ortaya çıkacak virüslerden daha çok Coronavirüs gibi, insanların vahşi yaşam alanlarına her geçen gün daha çok girmesi sonucu yakalandığı virüslerden daha fazla korkulması gerektiği gösüsünde.

Şurası bir gerçek ki, kaynağı ne olursa olsun virüsler turumuzun sonunu getirebilecek güce sahip Bunu korona pandemisi ile hepimiz gördük ve görmeye de devam ediyoruz. Bu sefer çok şanslıyız. Çünkü virüsün öldürme oranı yüzde 1 veya iki civarında kaldı. Bir sonraki pandemiye neden olacak virüs çok daha ölümcül olabilir. İnsanlık böyle tecrübeyi, 1918 yılında ortaya çıkan ve bazı kaynaklara göre 50 milyon insanın ölümüne neden olan İspanyol gribi ile yaşadı. Umarız böyle bir felaketi tekrar yaşamaz bir sonraki pandemiye çok daha hazırlıklı, ve daha bilinçli yaklaşırız.

Not: Aksi belirtilmedikçe, sitede yer alan içeriklerin tüm hakları Bahri Karaçay’a aittir ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile Google Güvenlik Merkezi İlkeleri kapsamında korunmaktadır. Kısmen ya da tamamen kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz, başka bir sitede yayımlanamaz.