Podcast – Para insanı bozuyor mu?

2020’nin son günlerini yaşadığımız şu günlerde, geriye baktığımızda, pandeminin pek çok şey yanında hem kendimiz hem de yaşadığımız toplumlar hakkında, daha önce bilmediğimiz gerçeklerin farkına varmamıza neden olduğunu görüyoruz.

Sosyal izolasyon sevdiklerimizden ayrı kalmamıza neden oluyor, dost ve ahbaplarımızla birlikte zaman geçiremiyoruz, muhabbet edemiyoruz. Bu da sosyal bir varlık olan insan için psikolojik bir takım problemlerin ortaya çıkmasına neden oluyor.

Değişik ülke ve kültürlerin pandemiye verdiği tepki de çok farklı oldu. Güney kore gibi kurallara sıkı sıkı uyarak virüsün yayılmasını etkin bir şekilde control altına alan toplumlar olduğu gibi “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyerek virüsün yayılmasını önlemede son derece etkili olan basit bir maskeyi dahi takmayan insanlar gördük. İçinde yaşadığı topluma karşı, o topluluğun bir ferdi olmanın sorumluluğunu bir kaç saatlik keyif için göz ardı eden, eğlence partileri yapan bencil insanları duyduk okuduk.

ABD’de insanların sırf siyasi görüşleri nedeni ile maske kullanmayıp hem kendi hem etraflarındaki insanları tehlikeye atacak kadar bilinçsiz davrandıklarını hayretler içinde seyrettik. Öte yandan her gün ölümle burun buruna olduğunu bile bile işe giden, hayat kurtaran, ama maalesef arada kendi hayatlarını da kaybeden sağlık çalışanlarını duyduk okuduk.

Pandemi şüphesiz hem kendimiz hem de diğer insanlar hakkındaki düşüncelerimizi sorgulamamıza neden oldu. Bu konular üzerinde düşünürken çok ilginç bir çalışmaya rastladım. Çalışma, insan davranışları ve onun gerisindeki nedenler üzerinde yoğunlaşıyordu. Konu paraydı ve paranın insan davranışlarını nasıl etkilediği inceleniyordu. İlginç bulacağınızı düşünerek paylaşmaya karar verdim.

Çalışma California üniversitesinden Paul Piff ve ekibi tarafından gerçekleştiriliyor. Araştırmanın amacı paranın, zenginliğin insan davranışlarını nasıl etkilediğini belirtilemek. Araştırma ekibi çok zekice ama son derece basit bir deney yapıyor. Deneklerden monopoli oyunu oynamaları isteniyor. Bilmeyenler için, monopoly bir kutu oyunu olup emlak alımı, kiralama ve satış üzerine dayalı varlık biriktirmeye yönelik bir oyun. Oyuncular zar atışlarıyla oyunda ilerlemeye ve ilerlerken de para ve mal varlığı biriktirmeye çalışıyor. Zar atışlarından dolayı oyunda şansın önemli bir etkisi var.

Piff ve grubu her defasında iki kişiden oluşan denek gruplarına monoly oyunu oynatıyor. 100’un üzerinde insanla deney tekrarlanıyor. Ancak oyun başlamadan yazı tura atılarak deneklerden biri seçilip, onun oyuna daha avantajlı başlaması sağlanıyor. Örneğin ona tek bir zar yetine iki zar atma hakkı veriliyor, böylece tahtada daha çabuk ilerlemesi sağlanıyor. Ayrıca oyuna başlarken onlara iki kat daha fazla para veriliyor. Yani seçilen denek oyuna hem çok daha büyük avantajla başlıyor hem de avantajlı durumu oyun süresince devam ediyor. Yarışmacılar oyun süresince gizli kameralarla kaydediliyor.

Denekler oyunun başında eşit şartlarda oynamadıklarını ve bir oyuncuya resmen kıyak çekildiğini görüyorlar. Oyunun ilerleyen dakikalarında deneklerin davranışlarında çok bariz bir takım değişiklikler gözleniyor. Zengin olarak başlayan, oyunu daha sesi oynamaya başlıyor. Örneğin tahtada ilerlerken piyonları tahtaya vurarak ilerletiyor.

Zengin olarak seçilen deneklerin hepsinin güçlerini hem sözleri hem de davranışlarıyla karşıdakine hissettirmeye çalıştıkları görülüyor. Örneğin fakir olanla alaycı bir şekilde konuşanlar oluyor. Oyun süresince ne kadar iyi oynadıklarını ifade edenler oluyor.

Araştırmacılar denemeye ilginç bir şey daha ekliyorlar. Oyunun başında masaya bir tabak pretzel yanı hafif tuzlu krakerler koyuyorlar. Oyun boyunca zenginlerin yoksullara göre belirgin ölçüde daha fazla kraker yedikleri gözleniyor. Oyun ilerledikte zenginlerin yoksul oyunculara karşı daha kaba davrandıkları ve sözleriyle onlara güçlerini göstermeye çalıştıkları görülüyor.

Oyundan sonra zengin deneklere başarılarının gerisinde ne olduğu soruluyor. Hiçbiri oyuna avantajlı olarak başladığından bahsetmiyor. Tam tersine oyunu, iyi oynadıkları ve kendi becerileri sayesinde kazandıklarını anlatıyorlar. Hatta avantajlı duruma gelmelerinin baştaki yazı tura sayesinde olduğunu unutmuş görünüyorlar.

Son derece basit gibi görünen bu deney aslında toplumlardaki hiyerarşinin, zenginliğin veya zengin olmamanın sonuçlarının ne kadar dramatic sonuçlar doğuracağını gözler önüne seriyor.

Piff ve arkadaşı bu ve benzeri çalışmaları binlerce insan üzerinde gerçekleştiriyor.

Bütün bu çalışmaların sonunda çok önemli gerçekleri keşfediyorlar. Kişi zenginleştikçe, başkalarına karşı merhamet ve empati duyguları azalırken, becilliği ve kibri artıyor. Ayrıca bencil olmayı ve çıkarcılığı iyi ahlaki değerler olarak görmeye başlıyorlar.

Tabii böyle bir yaşam felsefesi, toplumun her kesimini etkiliyor. Piff ve akradaşları bu yaklaşımın toplum üzerindeki etkilerinin belirlemek için yine ilginç bir çalışma yapıyor. Şehirden zengin ve fakir insanlardan bir grubu laboratuvara davet ediyorlar. Herbirinine 10 ar dolar verip, İsterlerse paranın tamamını kendilerine saklayabileceklerini, veya bir kısmını hiç tanımadıkları birine verebileceklerini belirtiyorlar. Yıllık geliri 25 bin dolar civarında olanlar, ki bu ABD’de dört kişilik bir aile için yöksulluk sınırı oluyor, yıllık geliri 150 bin dolar ve üzeri olanlara göre %44 daha fazla oranda, paralarını başkalarına veriyor.

Araştırma ekibi, laboratuvarın olduğu koridora, hemen yakına içinde şeker dolu bir kavanoz yerleştiriyor. Katılımcılara da, şekerlerin yandaki laboratuvarda denek olarak görev yapan çocuklar için olduğu söylenyor. Hem zengin hem de yoksul gruptan kavanoza dalıp şeker alanlar oluyor ama çok daha fazla sayıda zengin kavanozdan şeker kaçırıyor.

Piff ve grubu hemen hepimizin görüp yaşadığı tecrübe ettiği bir konuda ilginç bir çalışma daha gerçekleştiriyorlar. California eyaletinde trafik kurallarına uyma ile araç markası ve değeri arasındaki ilişkiye bakıyorlar.

Bu çalışma sonucunda pahalı araç sürenlerin ucuz araç sürenlere göre çok daha fazla trafik kurallarını ihlal ettiği ortaya çıkıyor. Örneğin yaya geçitlerinde yaya önceliği olmasına rağmen pahalı araç sahipleri yayaları beklemeden yollarına devam ederken ucuz araç sahipleri durarak yayaların geçmesini bekliyorlar. Çalışmada yüzlerce araç takip ediliyor ve ucuz marka araçların hiçbiri trafik kurallarını ihlal etmezken, pahalı araçların sürücülerinde ihlal oranı %50’yı bulunuyor. Yani her iki zenginden biri trafik kurallarını çiğniyor.

Bu arada bu sonuçların “her zengin böyledir şeklinde” anlamına gelmediğini akılda tutmak gerekiyor. Sonuçlar fertleri değil onların ait olduğu grupları yansıtıyor. Çünkü parasını ve mal varlığını yoksullara yardım etmek için kullanan çok zenginler de olduğunu hepimiz biliyoruz.

Fakat Piff ve arkadaşlarının gün ışığına çıkardığı bu gerçekler doğrudan veya dolaylı olarak hepimizi etkiliyor ve ilgilendiriyor. Çünkü capitalist uygulamaların, tüketime dayalı ekonominin giderek güçlendiği, ülkemiz de dahil pek çok ülkede gelir dağılımındaki dengesizlik giderek artıyor ve bu da zengin ve fakirler arasındaki uçurumu giderek büyütüyor. ABD gibi kapitalizmin katı uygulandığı ülkelerde varlığın çok büyük bir kısmı sadece küçük bir kesimin elinde kalırken, toplumun çoğunluğu fakirlik sınırında yaşamda kalma mücadelesi veriyor. Piff ve akradaşlarının bu son derece göz açan çalışmaları yine ABD başta olmak üzere bazı gelişmiş ülkelerde çözüm olarak görülen “biz zengin ve güçlüleri destekleyelim, onlar toplumun geri kalanı için fabrikalar kurar iş yerleri açarlar böylece toplum kalkınır” yaklaşımının son derece yanlış ve sakıncalı olduğunu gözler önüne seriyor. Sadece Piff ve araştırma ekibinin değil, bu konuda diğer bilim insanlarının çalışmaları da paranın zenginden fakire damla damla akacağı hipotezinin yanlış olduğunu ve zenginlerin beklendiği gibi gelirleri arttıkça daha çok fabrikalar kurup iş yerleri açmadıkları, aksine pek çoğunun borsa yatırım araçları gibi araçları kullanarak servetlerini pasif yollarla artırdıklarını görteriyor. Bu da servetin giderek çok az sayıda insanda birikmesine neden oluyor.

Bir örnek olması bakımından ABD’de toplumun %80’i toplam varlığın sadece %20’sine sahıpken. tepedeki %20, zenginliğin 80’ini elinde tutuyor. Daha çarpıcı olanı ise yine ABD’de en üstteki %1 toplam varlığın %30’una sahıpken, Amerikan nüfusunun yarısının toplam varlığın sadece %1.9una sahip. Gelir dağılımındaki dengesizlik her geçen gün artıyor.

Hem bu çalışmalar, hem de pandemide gözlemlediğimiz bencillik, kişisel çıkar ve başkalarına karşı umursamazlık gelecek için refah düzeyi yüksek toplumlar oluşturmanın ancak toplumun tamamının refahını yükseltecek kanun ve yönetmeliklerle ve onların uygulanması ile mümkün olacağını, ve gelir dağılımındaki dengenin arzu edilen başarıya ulaşmada en kritik factor olduğunu gözler önüne seriyor.

Not: Aksi belirtilmedikçe, sitede yer alan içeriklerin tüm hakları Bahri Karaçay’a aittir ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile Google Güvenlik Merkezi İlkeleri kapsamında korunmaktadır. Kısmen ya da tamamen kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz, başka bir sitede yayımlanamaz.